Cumartesi, 20 Nisan 2024
.
.
chevron_left chevron_right
Dünya

AP, AB’nin Türkiye’yle tam üyelik müzakerelerini askıya almasını istedi

Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini askıya almaya çağrıldığı raporu kabul etti.

147 Toplam Gösterim
AP, AB’nin Türkiye’yle tam üyelik müzakerelerini askıya almasını istedi

İspanyol raportör Nacho Sanchez Amor’un hazırladığı Türkiye raporu geçen ay AP Dış İlişkiler Komitesi’nde yumuşak bulunup ağırlaştırılarak ezici çoğunlukla kabul edilmişti.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre  rapor genel kurulda yine bariz çoğunluk oyuyla kabul edilden raporda, “Müzakere süreci sona erdirilmeli ve ilişkiler daha gerçekçi ve uygun bir düzlemde ele alınmalı” dendi.

Raporda öne çıkanlar şunlar:

• Türkiye’nin AB değerleri ve standartlarıyla arasına mesafe koyması ilişkilerde tarihi bir dibin görülmesine neden oldu. Öyle ki bu durum her iki tarafın da var olan ilişki çerçevesini gözden geçirmesini gerektiriyor.

Reklam
 

• Türkiye’nin reform konusundaki isteksizliği daha derinlikli bir ilişki biçiminin önünde engel olmuş ve ilişkiler daha ziyade gündelik ve dönemsel gelişmeler üzerinden pazarlıkla yürütülen bir hale gelmiştir.

• Üç ana alanda Türkiye’de yaşanan gerileme derin endişe kaynağı halini almıştır: Hukukun üstünlüğü ve temel haklarda yaşanan gerileme; tersine işletilen kurumsal reformlar; çatışmacı dış politika ve açık bir AB karşıtlığı söylemi. Bu aşamada Türkiye’yi AB vizyonundaki samimiyetini ve bağlılığını sorgulamaya çağırıyoruz.

• Bu aşamada AB’den gelecek hiçbir yeni teşvikin veya cesaretlendirme gayretin Türkiye’de olgun bir demokrasi inşa etme yönünde bir siyasi irade sahibi kadar etkili olmayacaktır.

 

• Önceki raporda işaret edilmiş konularda herhangi bir ilerleme yaşanmadı, aksine daha da kötüye gidildi. Bu sebeple müzakere süreci sona erdirilmeli ve daha gerçekçi ve uygun bir düzlemde ilişkiler ele alınmalı. İlişkilerin geleceği için olası yeni modeller bu şekilde keşfedilebilecektir.

• AP olarak Türkiye ile AB arasındaki bu anlaşmazlıklardan üzüntü duyuyor ancak Türkiye’nin stratejik bir komşu ve müttefik olduğunu yineliyoruz. AB bu şartlarda olabilecek en iyi ilişkinin kurulmasını diliyor.

‘Ne olursa olsun bağımsız sivil topluma destek olacağız’

• Türk ve Avrupa toplumları arasında karşılıklı anlayışı güçlendirmeyi ve derinleştirmeyi arzuluyoruz. Bunun için tüm sosyal, dini ve kültürel önyargılarla mücadele konusunda tam taahhüt veriyoruz. İlişkilerin geleceği ne olursa olsun Türkiye’deki tüm bağımsız sivil toplum kuruluşlarına destek vereceğiz. Her şeye rağmen katılım süreci Türk hükümeti üzerinde kalan en ideal baskı aracı; aynı zamanda demokratik ve AB içinde olma arzusu taşıyan Türk toplumu için de en iyi çerçeve. Tamamen durumsal çıkar alış-verişi üzerine kurulu bir ilişki Türkiye’nin daha demokratik bir modele doğru ilerlemesine neredeyse hiç katkıda bulunmuyor.

Metinde hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanında özel olarak değinilen konular ise şunlar:

• OHAL Temmuz 2018’de kaldırılmış olmasına rağmen Türk demokrasisi ve temel haklar üzerindeki olumsuz etkileri devam ettiği derin endişe ile not ediliyor.

• Baskıcı yönetim tarzının bilinçli, aralıksız, insafsız ve sistematik bir devlet politikası haline gelmiş olması esefle karşılanıyor. Bu baskının başta Kürt aktivizmi olmak üzere 2016 darbe girişiminden önce gerçekleşmiş Gezi protestoları da dahil tüm eleştirel aktivitelere kadar uzandığına dikkat çekiliyor.

• Aşırı geniş şekilde yorumlanan ve uygulanan anti-terör yasalarının suiistimal edildiği ve bu kötüye kullanımın artık devlet politikasının ana omurgasını oluşturduğu belirtiliyor. Bununla birlikte PKK şiddeti de kınanıyor ve PKK’nın AB’nin terör örgütleri listesinde yer aldığı hatırlatılıyor.

• Hukukun üstünlüğünün erozyona uğradığı ve yargı bağımsızlığı eksikliğinin en acil ve endişe uyandıran sorun olduğu tekrar edilerek savcıların, hakimlerin, avukatların ve baroların üzerinde uygulanan yürütme ve siyaset baskısı kınanıyor.

‘Alt mahkemelerin Anayasa Mahkemesi’ne riayet etmediğini görüyoruz’

• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının göz ardı edilmesi ve uygulanmaması da bir başka derin endişe konusu olarak belirtiliyor ve alt mahkemelerin anayasa mahkemesinin kararlarına riayet etmediğine dair örneklerin artmasının da aynı şekilde derin endişe yarattığı kaydediliyor.

• İfade, medya ve bilgiye erişim özgürlükleri alanında orantısız ve keyfi engellemeler ve kısıtlamalar getirilmesinin ciddi endişeye sebep olduğu ifade edilerek özellikle basın özgürlüğü konusunda atılması gereken adımların acil olduğuna vurgu yapılıyor.

• Başta HDP olmak üzere muhalefet partilerine yönelik saldırı ve baskıların da işleyen bir demokrasinin önünü tıkadığı ve bu durumun da yine derin endişeye neden olduğu kaydediliyor. Selahattin Demirtaş’ın devam eden tutukluluğu şiddetli şekilde kınanıyor.

Kavala vurgusu

• Türkiye’ye hapisteki tüm insan hakları savunucularını, gazetecileri, avukatları ve akademisyenleri serbest bırakma çağrısı yapılarak Osman Kavala’nın serbest bırakıldıktan sonra yeniden tutuklanması güçlü şekilde kınanıyor.

Kurumsal yapıya ilişkin değerlendirmeler şöyle:

• Otoriter bir yorumla cumhurbaşkanlığı sisteminin konsolide edilmesi alarm verici olduğu kaydedilirken gücün Cumhurbaşkanlığında olacak şekilde aşırı merkezileşmesinden derin endişe duyulduğu aktarılıyor.

‘Aşırı milliyetçi tutum AB üyelerine karşı düşmanlığa dönüştü’

• Yönetici elit içerisinde aşırı milliyetçili söylemlerin daha sık kullanılmaya başlanmasından endişe duyulduğu belirtilerek bunun özellikle AB ve üye devletlere yönelik düşmanca yaklaşımlara dönüştüğü ileri sürülüyor. Dini muhafazakarlığın siyasi hayatta sürekli daha fazla artış göstermesi de bir diğer endişe kaynağı olarak betimleniyor.

• Demokratik seçimle gelmiş belediyelere somut kanıtlar gösterilmeden kayyım atanması bir kez daha güçlü şekilde kınanırken bu durumun demokrasinin en temel prensiplerine aykırı düştüğü ve milyonlarca kişinin oyunu hiçe saydığı dile getiriliyor.

Türk dış politikasına ilişkin değerlendirmeler

• Bu bölümde Türkiye’nin mülteci krizinde oynadığı rolün önemine atıf yapılıyor ve AB’nin Suriyeli mülteciler konusunda Türkiye’ye destek vermeye devam etmesi gerektiğinin altı çiziliyor.

• Gümrük Birliği’nin modernizasyonunun iki tarafın da çıkarına olacağı yineleniyor. Bunun ekonomik açıdan Türkiye’ye bir AB çıpası sağlayacağı ve Avrupa ekseninde tutacağı hatırlatılıyor. Ancak bu güncellemenin de yine Türkiye’deki insan hakları ve temel özgürlüklerin durumu göz önüne alınarak yapılabileceği hatırlatılıyor. Bu nedenle var olan durumda Gümrük Birliği’nde herhangi bir güncellemenin gerçekçi bir vizyon olmadığı ifade ediliyor.

• Doğu Akdeniz’de devam eden anlaşmazlıktan ötürü derin endişe duyulduğu kaydedilirken Türkiye’nin Yunan ve Rum sularında gerçekleştirdiği tüm aktivitelerin yasadışı olduğu ileri sürülüyor. Bu noktada AB’nin üye ülkeleri ile tam işbirliği içerisinde olduğu yineleniyor. Türkiye’ye tek taraflı yasadışı adımlar atmaktan ve tehditler savurmaktan vazgeçme çağrısı yapılıyor.

‘Kıbrıs’ta sahillerin açılması güveni sarstı’

• Maraş ve Varoşa’daki sahillerin açılması kınanırken bu adımın karşılıklı güveni sarstığı, bunun da doğrudan müzakereleri zedelediği ifade ediliyor.

• Türkiye’den Libya’da barışçıl bir çözüm amacına bağlı kalarak hareket etmesi isteniyor.

• Dağlık Karabağ çatışmasında ise Türkiye’nin oynadığı rolden üzüntü duyulduğu, Ankara’nın tarafları şiddeti sona erdirmeye davet etmek yerine bir tarafın askeri adımlarını koşulsuz şekilde desteklediği belirtiliyor.

 

VİDEO GALERİ
Emoji ile tepki ver!
  • 0
  • 0
  • 0
  • 0
  • 0
  • 0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • DAHA FAZLA SONUÇ YÜKLE